12 öykü kitabı ve bir romanıyla tanınan oyuncu ve yazar Nilüfer Açıkalın, son kitabı Beklediğim Odalarda ile okurlarını bekleyişlerin öğreticiliğine ve sanatla kurduğu derin bağlara tanıklık etmeye davet ediyor. 25 yıllık yazarlık serüvenini ve bu sürecin ona kattıklarını Açıkalın’dan dinledik.
Yazmak sizi 25 yıl boyunca nasıl etkiledi ve geliştirdi?
Yazarlık beni besledi ve büyüttü. Kendimi keşfetmemi, hayata tutunmamı sağladı. 25 yıl olmuş. Zamanla aramızda bir oyun var; bazen hızlanıyor, bazen yavaşlıyor, bazen ise kopup yeniden birleşiyor. Bu süreçte beni olgunlaştırıyor ya da çocuklaştırıyor, bunu zaman gösterecek.
Sanatın iki farklı alanında, yazarlık ve oyunculukta, uzun bir yolculuk yaptınız. Bu iki disiplini nasıl dengeliyorsunuz?
Yazarlık, kendimi bildim bileli yaptığım bir şey olduğu için meslek gibi görmüyorum. Oyunculuk ise eğitimini aldığım, profesyonel olarak yaptığım işim. Birbirine ağır basan ya da kıskanan tarafları yok; aksine, omuz omuza ilerliyorlar. Bu uyum beni hayatla barışık bir insan yapıyor. Her ne kadar günümüz koşullarında öfke ve isyan dolu olsam da olumlu ve iyi niyetli davranmamı sağlıyor.
Beklediğim Odalarda öykünüz, yaratıcı sürecin bekleyişle harmanlanmasını ele alıyor. Bu, sizin yazarlık deneyiminizle nasıl bağlantılı?
Bu öykü, birebir o odaların kapılarında beklerken ve karşılaştığım insanlarla ilgili yazdığım bir hikaye. Öz yaşamımdan izler taşıyor. Bekleyişler, hem yazarlıkta hem de oyunculukta kişiyi zorlayan ve eğiten süreçlerdir. Benim için hiçbir bekleyiş boşuna değildir. Olumlu bir yöne çevrilmesi için çaba sarf ederim.
Fakir Avı öykünüzde, fakirliği bir av olarak güçlü bir metaforla ele almışsınız. Bu fikre sizi ne götürdü?
Bu öykü benim de en sevdiğimlerden biri. Karakterler birebir tanıdığım insanlar, olay örgüsü de yaşanmışlıklara dayanıyor. Çocukluğumdan beri annemin fakirleri dediği insanlarla ilgilendim. Annem ve babam sayesinde yoksullara, kimsesizlere, hayvanlara duyarlılığım gelişti. Fakir Avı, bu birikimlerden doğdu ve kendini bana yazdırdı.
Düşmek Ne Güzel öykünüzde, yazma eylemini “başkaldırı” ve “varoluş” olarak tanımlıyorsunuz. Yazarlık sizin için bir direniş aracı mı?
Yazmak benim için kendiliğinden gelişen bir eylem. Varoluşumun en temel aracı haline geldi. Aynı zamanda bir direniş. Bu kadar hassas bir ruhla bu kadar zalim bir dünyada başka türlü ayakta kalamazdım.
Bugünün Türkiye şartlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugünkü Türkiye, akıl tutulmasına uğramış büyük bir sabır toplumu gibi görünüyor. Yoksulluğu, tek gerçeklikmiş gibi kabullenme eğilimi beni dehşete düşürüyor. Refah içinde bir hayat mümkün, ancak bunun için vicdanlı ve liyakat sahibi yöneticilere ihtiyaç var. Bu onların işi.
25 yıllık yazarlık serüveninizde, bundan sonrası için nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz?
Hiçbir zaman ne yazacağımı planlamadım. Yazılmak isteyen öyküler beni yönlendirdi. Şimdi bir roman üzerinde çalışıyorum. Oldukça karanlık bir hikayeden doğan bu romanın sağaltıcı etkisine şaştım. Eylülde okuyucuyla buluşacak ve sabırsızlıkla bekliyorum.
Nilüfer Açıkalın, yazarlık ve oyunculuk serüveninde sanatı bir varoluş ve direniş aracı olarak gören, kelimelerle sahne arasında köprü kuran bir isim. Sanatın iki yakasındaki bu yolculuk, onun eserlerine eşsiz bir derinlik katıyor.